İzmir’de Yaşam: Rüzgârın Kalbinde Bir Sessizlik

İzmir’de Yaşam: Rüzgârın Kalbinde Bir Sessizlik

İzmir’de yaşam, bir sahil kenarında sabah çayı içmek gibidir. Ne tam uykudadır şehir, ne de tamamen uyanık. Bir denge hali, bir geçiş anı gibi… Geceden gündüze dönerken bile acele etmez bu kent; telaşsızdır, ağırbaşlıdır. Çünkü bilir ki, zaman en iyi ilaçtır; hem yaranın hem umudun.

Kordon’da yürürken ayaklarınız denize değil, kendi iç yolculuğunuza çıkar aslında. Gözlerinize mavi değdiğinde kalbiniz biraz yavaşlar. Karşıyaka vapuru uzaktan görünürken, beklemek bile bir huzur olur. Belki de İzmir’in en güzel yanı budur: Hayat burada yarış değil, bir çeşit bekleyiştir. Kimi zaman bir sevgilinin dönmesini, kimi zaman geçmişin acılarını unutmayı, kimi zaman da sadece rüzgârın saçını okşamasını beklersin.

İzmir'de yaşamak, geçmişle geleceğin tam ortasında, şimdiyle barış imzalamaktır. Eski Rum evlerinin gölgelerinde gezerken tarihle göz göze gelirsin. Sonra bir sokak kedisi geçer yanından, başını çevirir ve sanki "senin de acıların var, biliyorum" der gibi bakar. İşte tam o anda anlarsın: Bu şehir, seni anlar.

Her gün yeniden doğar İzmir. Biraz yorgun, biraz dirençli ama her zaman zarif. Herkesin kendi masalını yazabileceği bir defter gibidir. Ve bazen, hiçbir şey söylemeden sadece yanında oturur. Çünkü bazı şehirler konuşmaz, sadece hissedilir.

Ve İzmir… En çok da geceye fısıldayan umutlarıyla hatırlanır.